31 Ağustos 2009 Pazartesi

Görünmez Kentler



Biz canlıların cehennemi gelecekte varolacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yanyana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli; sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.

27 Ağustos 2009 Perşembe

vûcuda sorduğumuz her sual bir gedik açar



Deli dediğiniz kişi ,alt tarafı bir insanın sıradan düşüncelerinden ibarettir.Ama bunların bir kafa içine sıkı sıkı hapsedilmiş hali.
Dünya asla o kafanın içine girip çıkamaz bu da ona yeter.
O sızdırmayan bir kafa,nehirsiz bir göle döner,
iltihaplanır.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Eylembilim

"Neden üniversitede okuyorum? diye sormuştu. Hemen " kapitalist topluma yetenekli olduğumuzu göstermek için" diye karşılık verdim. Kendimi tutmasını bilemezdim. Bu yüzden de çok kaybederdim. İşte gene kaybetmiştim."

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi

"Hasan söz konusu olduğunda onu tanıyanlar sıradan şeyler söyleyemiyorlardı. Yüzlerine korkunun dalgalandırdığı bir gülümseme yerleşiyor ve hiç alışık olmadıkları sözcükleri kullanıyorlardı: yitik, karışık, giz, yenilgi, yanılgı ve kül. Böyle, başka bir dünyanın sözcükleriyle karışan akıllarını zorlayarak anlatıyorlardı: Seyran'daki köhne evlerini, asker emeklisi babasını ve babasından para almadığı için çektiği parasızlığı, Pervin'e beslediği aşkı ("Karşılıksız, karşılıksız! diye bağırıyor koro, lanet koro!) ve birkaç şeyi daha, onlar için zehirli bir balık cinsinin Latince adı olan birkaç şeyi daha..."

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

"Neden bir de rüya görürüz? Her şey olup bittikten sonra neden bir de rüya görürüz? Karmaşanın, keşmekeşin, hayatın yorucu zenginliğinin içinde eksik kalan nedir ki, uykunun kuytusunda ille de tamamlanması gerekir? Rüyamızda, birbiriyle ilgisiz gibi görünen ayrıntıları bilincimiz önden gürültülü bir lokomotif gibi çekip bir yere, örneğin bir anlama mı götürür? Yoksa o ayrıntılar bilincimizin balonuna batan iğneler midir?"

Orhan Pamuk: İstanbul Hatıralar ve Şehir

"Kocataş gemisinin beni bıraktığı Eyüp ile derdim, Haliç'in sonundaki bu küçük ve mükemmel köyün bana gerçek değil, hep bir hayal gibi gözükmesidir. Kendi içine kapalı, "Doğulu", esrarlı, dindar, pitoresk, mistik bir hayal olarak Eyüp o kadar mükemmeldir ki, bana bir başkasının İstanbul'a yakıştırdığı bir Doğu hayaliymiş, İstanbul'da yaşayan bir çeşit Türk-Doğu-Müslüman Disneyland'iymiş gibi gelir. Şehir surlarının dışında olması, bu yüzden Bizans etkisini ve İstanbul'un taşıdığı kat kat karışıklığı taşımaması mıdır bunun nedeni? Ya da güzel mezarlıklarının, ağaçlarının, evlerinin içiçe geçmesi mi? Ya da burada her şeyin, mimari ölçülerin dini ve mistik bir alçakgönüllülükle küçük tutulması mı Eyüp'ü İstanbul'un büyüklüğünden ve güçlü ve enerjik karmaşasından -kire, pasa, dumana, kırık, çatlak, döküntü ve yıkıntıya ve pisliğe varan gücünden- uzak tutmuştur? Şehre "romantik" Doğu düşleriyle gelen, herkesi tatmin eden yanını Eyüp, İstanbul'un sürekli Batılılaşan ya da Batılı malzemeyi alıp kendinin kılan ve kendinin yenileyen merkezine, bürokrasisine, devlet kurum ve binlaraına uzak olmasına borçluydu. Piyer Loti'nin bu bozulmamış hali yüzünden sevdiği, bir ev alıp yerleştiği bu harika Doğu düşü, bu bozulmamış mükemmeliyeti yüzünden de bana itici gelirdi hep."

11 Kasım 2008 Salı

Kafka: Aforizmalar #108


"Ama sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi işine döndü." Belki de hiçbirinde geçmez ama, açık seçiklikten yoksun eski hikayeler yığınından kulağımıza tanıdık gelen sözlerdir bunlar.