26 Ağustos 2009 Çarşamba

Orhan Pamuk: İstanbul Hatıralar ve Şehir

"Kocataş gemisinin beni bıraktığı Eyüp ile derdim, Haliç'in sonundaki bu küçük ve mükemmel köyün bana gerçek değil, hep bir hayal gibi gözükmesidir. Kendi içine kapalı, "Doğulu", esrarlı, dindar, pitoresk, mistik bir hayal olarak Eyüp o kadar mükemmeldir ki, bana bir başkasının İstanbul'a yakıştırdığı bir Doğu hayaliymiş, İstanbul'da yaşayan bir çeşit Türk-Doğu-Müslüman Disneyland'iymiş gibi gelir. Şehir surlarının dışında olması, bu yüzden Bizans etkisini ve İstanbul'un taşıdığı kat kat karışıklığı taşımaması mıdır bunun nedeni? Ya da güzel mezarlıklarının, ağaçlarının, evlerinin içiçe geçmesi mi? Ya da burada her şeyin, mimari ölçülerin dini ve mistik bir alçakgönüllülükle küçük tutulması mı Eyüp'ü İstanbul'un büyüklüğünden ve güçlü ve enerjik karmaşasından -kire, pasa, dumana, kırık, çatlak, döküntü ve yıkıntıya ve pisliğe varan gücünden- uzak tutmuştur? Şehre "romantik" Doğu düşleriyle gelen, herkesi tatmin eden yanını Eyüp, İstanbul'un sürekli Batılılaşan ya da Batılı malzemeyi alıp kendinin kılan ve kendinin yenileyen merkezine, bürokrasisine, devlet kurum ve binlaraına uzak olmasına borçluydu. Piyer Loti'nin bu bozulmamış hali yüzünden sevdiği, bir ev alıp yerleştiği bu harika Doğu düşü, bu bozulmamış mükemmeliyeti yüzünden de bana itici gelirdi hep."

Hiç yorum yok: